18 Temmuz 2015 Cumartesi

Şevki Bey

 

Şevki Bey (d. 1860, Fatih, İstanbul - ö. 18 Temmuz 1891, İstanbul), 19. yüzyıl Klasik Türk Müziği bestekârlarından şarkı türünde eser veren bir sanatçı.

Yaşamı

Şevki Bey 1860 yılında Fatih'te, Kumrulumescit semtinin Pirinççi Mahallesi'nde doğdu. Babası Tarakçı Ahmed Efendi'dir. Şevki Bey, ilk öğrenimini tamamlayıp Rüştiye'ye kaydoldu ve buradan mezun oldu. Rüştiye'deyken mûsikî yeteneği ve sesinin güzelliğini farkeden hocalarının ısrarı ile Mızıka-yı Hümayun'a başladı. Şevki Bey'in mûsikîde ilk hocası, Ticaret ve Nafıa Nezareti kâtiplerinden Necmeddin Bey'dir. Ancak onun asıl üstadı, özellikle o yıllarda aynı yerde öğretmenlik yapan ünlü bestekâr ve hanende Hacı Ârif Bey olmuştur. Şevki Bey, Mızıka-yı Hümayun'da bulunan hocalardan, özellikle Hacı Ârif Bey'den yararlanarak mûsikîmizin pratik yönüne ait esaslı bilgi elde etti. Bu nedenle hocasının bestekâr kişiliğinin bütün inceliklerini kavramıştır ve onun devamı olduğu kabul edilir.
Ustalaştıktan sonra sarayın fasıl topluluğunda hanendelik yapmaya başladı. Daha sonra sarayın disiplinli hayatından sıkılarak istifa etti ve saraydan ayrıldı. Bundan sonra ölümüne kadar Gümrük Nezareti'nde kâtiplik yaptı.
Yakın bir geçmişte yaşamış olmasına rağmen hayatı hakkındaki bilgilerimiz çok sınırlıdır. Yakın arkadaşı olan Ahmed Rasim Bey bile, birkaç paragrafın dışında geniş bilgi vermemiştir.
Anlatıldığına göre ölümünden üç gün önce yeni yaptırdığı bir takım elbise giymiş, resim çektirmiştir. Buradan sonra da yakın dostu olan Beylerbeyli Gümrükçü Rahmi Bey'in evine gitmiş ve aynı gece 18 Temmuz 1891 tarihinde, daha otuzbir yaşında kalp durmasından ölmüştür. Ertesi gün cenazesi kalabalık bir toplulukla kaldırılarak, Beylerbeyi ile Kuzguncuk arasında bulunan Nakkaşbaba Mezarlığı'na defnedilmiştir. Ölümünden sonra o zamanki İstanbul gazetelerinde şu haber yayınlanmıştır: "Hanende-i Şehir Şevki Bey cumartesi gecesi, Beylerbeyi'nde Gümrükçü Rahmi Bey'in hânesinde kalp sektesinden öldü. Mûsikîde üstad, fakat mest-ü müdâm idi."
Şevki Bey'e karşı olan bağlılığını onun ölümünden sonra da devam ettiren Mehmed Hafid Bey olmuştur. Şevki Bey sağlığında şarkılarının güftelerini formalar halinde ve muhtelif isimler altında neşretmişti. Bu formaların gördüğü rağbet üzeine bütün eserlerinin güftelerini, (Yadigâr-ı Şevki yahut Mahsul-i Tabiat) namı altında bastırmak emelinde idi; fakat ölümü buna engel olmuştu. Hafid Bey, Şevki Bey'in bu arzusunu yerine getirdi; onun bestelediği bütün güfteleri o isim altında neşretti. Elde edilen kazançla zavallı Şevki Bey'in kötü bahtlı, ihtiyar ana ve babasını maddî sıkıntıdan kurtarmaya çalıştı. Kabrine taş diktirtti. Bu taşın üzerindeki kitâbe, Hafid Bey'in Şevki'nin ölümüne ağlayan mersiyesinden bir parçadır.
O devir şairlerinden Reşad Paşa,
"Hemdem idi gülşeninde bülbülün
Gitdi Şevki neş'esi kaçtı dilin"
nakaratlı bir şarkı ile samimi ızdırabını göstermeye çalışmış ve meşhur Santurî Edhem Efendi de,
"Gitdi elden Şevki'm artık neyleyim
Nerde bir yâr-ı vefâdar peyleyim
Ömrüm oldukça bütün gün ağlayım"
diye ömrünün sonuna kadar yanmıştı.
Recaizâde Mahmud Ekrem Bey'in yazdığı ve Rahmi Bey'in bayati makamında bestelediği "Şevki yok" redifli şarkının da Şevki Bey için söylendiği ileri sürülür.
Otuzbir yıllık bir hayat süren Şevki Bey hep rindane yaşadı. İçki alışkanlığı belki de bu kısa süren ömrün başlıca etkeni olmuştur. Ahmed Rasim Bey çok soğuk ve karlı bir kış günü tenha bir sokaktan geçerken, "bir don bir gömlek" soyulmuş ve sokağa atılmış bir kişiyi gördüğünü, yanına yaklaşınca hanende Şevki Bey olduğunu anlayarak sırtlayıp evine götürdüğünü anlatır.

Sanatı

Şevki Bey son yüz senenin yetiştirdiği en büyük şarkı bestekârlarından biridir. Hocası Hacı Ârif Bey'in şarkı bestekârlığında açtığı çığırı genişleten, tamamlayan ve bunu erişilmez yüksekliğe ulaştıran Şevki Bey olmuştur. Suphi Ezgi'nin Türk Mûsikîsi'nin nazariyelerinden bahseden kıymetli eserinin üçüncü cildinde, çeşidi yirmi beşi bulan şarkı şekillerine dair verdiği örneklerin bir kısmını Şevki Bey'inkiler teşkil eder ki, bunlarda ve diğerlerinde görülen ses, usûl, geçki gibi ses mimarimize ait husûsiyetler onun yaratıcı kudretinin eşsizliğine birer delildir.
Bilhassa bir "Lied" halindeki bir güftenin baş tarafına koyduğu "Türkmen Yolunda" sözü, onun halk zevk ve sanatına ne kadar değer ve önem verdiğini ve mübarek Anadolu'muzun güzelliklerini yudum yudum tattırmaya ne kadar teşne olduğunu gösterir.
Şevki Bey şarkılarında, sözle sesin uyuşup kaynaşmasını, meselâ şu çok meşhur hüseynî şarkıda olduğu gibi, titiz ve hassas bir itina ile başarmıştır:
"Nedir bu hâletin ey meh cemâlim?
Aman söyle perişan oldu hâlim.
Tükendi akl-ü endişem, hayalim,
Nasıl kıydı sana o kanlı zalim."
Bu manzumedeki ebedi bir ayrılığın verdiği heyecan ve teessür, sözden ziyade sesler arasında çırpınır durur. Şevki Bey'i şarkılarında gösterdiği şu harikulâde hususiyetleriyle, kendisinden altmış sene evvel ölmüş modern Lied'in yaratıcısı Franz Schubert'e benzetebiliriz. O da Schubert gibi hislerinin bütün sıcaklığını, inceliğini, şarkılarıyla terennüm etmiş, altı yüze yakın şarkı bestelemiş ve nihayet o da Schubert gibi gene genç yaşında hayatının otuzuncu yılında ölmüştür.
Böylece mûsikîmizde kendine özgü bir dekor yaratarak asil ve ince zevkini kazandığı hocası Hacı Ârif Bey'in şarkiyat vadisinde açtığı zengin dekorlu mektepten esaslı feyz alan Şevki Bey, eserlerinde yalnız kendi zevkine, rakîk uslûbuna ve hüsn-i tabiatına bağlı kalmıştır. Onun içindir ki, zat-ı tabiatından doğan eserlerinde bir kibarlık ve asalet vardır.
Hepsi şarkı olan eserlerindeki kompozisyon tekniğini, yâni ritm uyumu, usûl değişikliği ve özellikle geçkiler yönünden her bestekâra nasib olmayacak bir biçimde geliştirmiştir. Şevki Bey muhtelif makamlarda yüzlerce şarkı bestelemiştir. Yalnız uşşak makamından iki yüzden çok eseri vardır ki, bir makam çerçevesi içinde birbirine benzemeyen bu kadar eser besteleyebilmek ancak müstesna bir kabiliyetin işidir. Bu özellik bir başka bestekârda yoktur.
Şevki Bey eserlerine söz olarak Recaizâde Ekrem Bey, Muallim Naci, Hafid Bey, Mehmed Sadi Bey, Reşad Paşa gibi şairlerden başka, birçokları da edebiyat tarihimizde hiçbir iz bırakmamış şairlerin eserleri arasından seçilmiştir. Çoğu bir acının, bazen bir sevincin, hattâ bir düşüncenin donuk ve tutuk birer ifadesi olan bu manzumelerdeki heyecan ve mânâlar, onun melodileri ile canlanmış, daha tesirli bir mahiyet almıştır. Bu güfteler arasında çeşitli şiir şekli ve vezinle yazılmış olanlara da rastlanır.
Bestekârlık yeteneğinin çok güçlü olduğu, yarım saatte bir beste, hatta günde sekiz-on eser bestelediğinin olduğu söylenir. Böylece bin kadar eser bestelediği halde, bunların çoğu kendisi tarafından bile unutulmuştur. Nitekim Şevki Bey ölümüne yakın bir tarihte,
"Arza lâyık değil amma hünerim
Nâçizane bini buldu eserim"
demiştir. Yaşadığı sürece belirli çevrelerin dışında pek tanınmamıştır. Bu kadar verimli bir bestekâr olması bazı eleştirilere de neden olmuştur. Çok iyi hanende olduğunu, temiz ve güzel uslûbunu çeşitli kaynaklar belirtmektedir. Bir süre lavta çalmaya çalıştığını, fakat başarılı olamadığını, "Kira ile aldığım lavta'yı parçaladım. Ne yapayım; akordu elimle, mızrabım kirişi ile, nağmeleri sesimle bastıramadım." dediğini Lemi Atlı naklediyor. Otuzbir yıllık bu genç ömrün, on yıllık süresi içinde ortaya koymuş olduğu bin eserden günümüze bir beste, bir yürük semai olmak üzere iki yüz ona yakın şarkısı gelebilmiştir.
Birkaç eser bestelemiş olan Tarakçızâde Mustafa Servet Efendi, Şevki Bey'in ağabeyi; Vecihe Daryal'ın ilk kânun hocası Nazire Hanım ise Servet Efendi'nin kızı ve Şevki Bey'in yeğenidir.

Bazı ünlü eserleri

  • Affeyle suçum ey gül-i ter başıma kakma
  • Canım gibi sevdikçe seni gönlüm ey âfet
  • Dil yâresini andıracak yâre bulunmaz
  • Gönlümü dûçar eden bu hâle hep
  • Gülzâra nazar kıldım virane misal olmuş
  • Hastasın zannım, vefâ mahzûnusun
  • Hicrân oku sinem deler
  • Kış geldi firâk açmadadır sinede yâre
  • Kimseler gelmez senin feryâd–ı ateş-bârına
  • Küşâde tali'im hem bahtım uygun
  • Mey içerken düştü aksin câmıma
  • Nedendir bu dîl-i zârın figânı
  • Nedir bu hâletin ey meh cemâlim?
  • Niçin şeb-tâ-seher ben zâr u zârım
  • Reng–i ruhsârına gülgûn dediler
  • Ülfet etsem yâr ile ağyâre ne

0 yorum:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.